Marka Strateji Danışmanı ve Yazar Didem Moralıoğlu, Perakende sektöründe marka olabilmek için fikirler üretiyor, marka algısını yeniden yaratıyor. Moralıoğlu bu hafta Perakende.org’ta sizler için yeni yılda harekete geçebilmeniz için küçük tüyolar verdi.Hayat biraz daha karmaşık, daha zorlayıcı ve stresli bir hal almaya başladı. Hem kişisel yaşantımızda hem de kurumsal yaşantımızda daha zorlayıcı ve stresli unsurlarla karşı karşıya kalıyoruz. Tüm bu değişimle birlikte aslında bir de dönüşüm yaşayıp evriliyoruz. Artık karşılaştığımız sorunlara veya zorluklara çözüm bulmak için yaşantımızda mücadele olgusunu hayatımızın merkezine yerleştirmiş durumdayız. Her şey ile mücadele eder olduk adeta. Bir şeylerle mücadele edebilmek içinde birey olarak daha güçlü, daha bilgili, daha dik ve daha vizyoner bakmamız ve kendi alanımızda markalaşmamız gerektiği artık oldukça aşikâr. Ancak bu şekilde toplumda lider ve başarıya ulaşmış birey olabiliyoruz.
Tabi hayallerimizi ulaşma istediği şu an toplumuzun en ciddi ve en temel sorunlarının başında gelen “korku ve güvensizlik” olgusunu da yaratıyor. Bu genellikle, karşımıza risk almaktan ve sorumluluk almaktan korkmak şeklinde çıkıyor. İş yerinden atılma korkusu, kız arkadaşın veya erkek arkadaşın sizi bırakma korkusu ile birlikte hem kendimize hem de karşımızdakine güvensiz bir topum haline geliyoruz. Peki, bunun nedeni nedir sizce? Nedeni, bizler yaşadığımız ortama ve kişilere adeta bağımlı olma duygusu ile yaşıyoruz. Bağımlılık duygusu bize korku ve güvensizlik getiriyor. Hâlbuki bağımlı olmaktan bağlı olma duygusuna geçsek sanıyorum korkularımızı da serbest bırakmış ve daha yaratıcı olmuş oluruz. Hem de markalaşma adına kendimizi keşfetmemiz içinde ortam yaratmış oluruz. Tabi böyle bir ortam yaratabilmek içinde önce kendimizi tanımamız, kendimize güvenmemiz tabir doğruysa kendimize kendimizi ispat etmemiz gerekir.
Bir diğer sorunumuzda, çağımızın hastalığı durumunda “hemen şimdi istiyorum” olgusu… Çok para istiyorum, büyük bir ev istiyorum, son model bir araba istiyorum, o çocukla/kızla sevgili olmak istiyorum, müdür olmak istiyorum, çok iyi maaş istiyorum…
Tüketen bir toplum olduğumuz artık çok aşikâr. Daha 7-8 yaşındaki çocukların ellerinde İpad ve akıllı telefonlar olduğunu da düşünürsek isteme olgusu toplumda tavan yapmış durumda. Hâlbuki çalışarak ve hatta çok çalışılarak gelinen yerlere bir an önce ulaşmak isteyen bir kısım birey oraya ulaşmak için her şeyi yakıp yıkabiliyor. Şu an için çok çalışmanın bile yeterli olmadığı bir durumda her gün kendini bilgi ile yenilemek, değişim ve dönüşümü birey olarak sağlamak gerekiyor. Markalaşmak veya marka birey olmanın temelinde de bu yatıyor. Kendimizi tanımaya başlamak markalaşmanın ilk adımıdır. Ben buna Ben kimim? adımı diyorum. Hayatta herkesin bir hedefi ve amacı olmalı hedefi ve amacı olmayan bir gemi nereye gideceğini bilemez… Kişisel gelişim ve dönüşüm için en iyi saatlerimizi hedeflerimizi gerçekleştirmeye ayırmamız gerekir. Hedeflerimiz için zaman ve emek harcamamız gerekir ancak o zaman oraya vardığımızda işin zevkini almış oluruz.
Bir diğer sorun ise, “kendimizi acındırma ve suçlama” politikamız. Bu acındırma konusunda o kadar çok inanıyoruz ki kendimizin suçunu alıp kabul etmek yerine, neden beni seçmedi, neden patron bana zam yapmadı, neden ben müdür olamadım gibi bir sürü nedenlerle soru kalıbıyla kendimizi rahatlatmaya çalışıyoruz.
Hâlbuki kendi iç dünyamızda bunların nedenlerini bilmemize rağmen suçu karşımızdakine atma eğilimi içinde oluyoruz. Halbuki sorumluluk alıp aldığımız sorumluluklarda inisiyatif kullanabilecek duruma geldiğimizde birey olarak toplumda konumumuzu da güçlendirmiş oluyoruz. Her zaman için sorumluluk ve inisiyatif alabilen birey her zaman markalaşma konusunda önemli adımlar inşa etmeye başlar.
Öğrenmek ve yapmamak aslında öğrenmemektir. Bilmek ve yapmamak da aslında bilmemektir. 2017 yılının, öğrendiklerimizi ve bildiklerimizi hayata geçirebileceğimiz bir yıl olması dileğiyle…