İki kıtayı birleştiren konumuyla, farklı din ve kültürleri barındırmasıyla, tarihi yapısıyla, ekonomisiyle dünyada çok önemli bir yere sahip Türkiye…
Marka olmayı sağlayacak tüm değerlere sahip iken bunları ön plana çıkaracak bir tavır sergilenmemesi, her güçlü yapıda görülebileceği gibi beni bilen bilir denmesi, bir anlamda keşfedilmeyi beklemesi Türkiye’yi markalaşmaktan uzaklaştırdı. Uzun yıllar boyunca ülkenin sahip olduğu özellikleri, değerleri ön plana çıkaracak turizm alanındaki atılımlar dışında yaratıcı çalışmalar yapılmadı. Ancak günümüzde ne iş dünyasında ne de ülkeler bazında sistem böyle işlemiyor. Ne kadar iyi olursan ol, bunu yeterince duyurmadığın, anlatmadığın sürece marka olarak algılanmıyorsun. Bunun yolu da marketing stratejilerinin oluşturulmasından ve uygulanmasından geçiyor. Ekonomisi küçük, nüfusu az, tarihi kültürel değerleri yok denecek kadar olan kimi ülkelerin yıldızının “marketing” sayesinde çok parladığını görüyoruz. Türkiye de son yıllarda artık değişen dünyaya ayak uydurmaya başladı ve markalaşma yolunda önemli projeler geliştiriliyor.
Türkiye’nin markalaşmasında, yurt içi ve yurt dışında “marka olmayı başarmış” firmalara büyük iş düşüyor. Çünkü ülkelerin markalaşması için iki yol olduğu genel kabul görmüştür: “Ya ülke markalaşır ya da ülkenin içinden çıkan markalar ülkeyi de yıldızlaştırır.” İsviçre denince bankaların, İtalya denince tasarımın, Tayland denince ipeğin akla gelmesi gibi… Türkiye’yi markalaştıracak alanlar ise sayısız… Sadece Türk lokumu akla gelmemeli… Turizm, moda, sanat ana alanlar olarak değerlendirilebilir… Belirlenecek alanlardaki yaratıcı fikirler, projeler, elde edilecek başarılar ve bunların etkin şekilde duyurulması Türkiye algısının değişmesini, diğer ülkeler ve onların vatandaşları nezdindeki farkındalık seviyesinin artmasını sağlayacaktır.